BASIN AÇIKLAMASI
Tarih: 18.01.2016 | Okunma Sayısı: 1510
 
“SUÇA ORTAK OLDULAR”

 

Aydın, entelektüel, münevver…

 

Toplumda saygınlığı bulunan, sözü dinlenen, kendisinden emin olunan erdemli bilge kişilere verilen sıfatlar.

 

İster bilge ister münevver diyelim, aydın ya da entelektüel diyelim bu sıfatı hak eden kişiler;  “değerlendirmelerini doğru bilgiye dayandıran ve baskı altında kalmadan doğru bilgiyi yorumlayıp tarafsız bir şekilde toplumun faydasına sunarlar.”

 

Toplum, bilim insanlarının dosdoğru olduklarına, yalan söylemeyeceklerine hele de iftira atmayacaklarına inanır. Bunlar kokulan korku yayan düzen bozucu insanlar değildir. Hukukun üstünlüğüne içten inanırlar ve her türlü bozgunculuğun karşısında dururlar. Kendi çıkarlarını toplum çıkarlarının asla üzerinde görmeyen medeni yaşamın gerekleriyle ilgili bireyleri öğütleyen ve faydalı bireyler yetiştiren insanlardır. Bu insanlar kendi geleceklerinden ziyade milletin birliğini ve vatanın geleceğini önemser. Bu sıfatı hak eden çok da aydınımız münevverimiz bilim insanımız, bilge kişilerimiz vardır. 

 

Münevverlikle, bilgelikle yalancılık, karalama asla yan yana gelmez.

 

Türkiye’nin çeşitli üniversitelerinde toplumun öz kaynaklarıyla kendilerine uzun yıllar yatırım yapılmış ve yapılmaya devam eden sayıları 1000’ i aşan akademisyen, bir bildiri yayınlamışlardır. Bilim adamlarının doğru bilgiden yola çıkarak olayları yorumlayan ve çözüm üreten insanlar olduğu varsayımından hareketle üniversitelerimizde görev yapan bu 1100 kişinin imzaladığı bildiriyi inceleyelim. Söyledikleri gerçeği yansıtıyor mu? Gerçek bilgiye dayanıyor mu?

 

Bu kişiler “Türkiye Cumhuriyeti sokağa çıkma yasakları altında orada yaşayan insanları fiilen açlığa ve susuzluğa mahkûm ediyor, katliam yapıyor, tüm hak ve özgürlükleri ihlal ediyor” diyorlar.

 

Peki bu bilgi doğru mu?

 

Sokaklarda yaşanan olaylar terör örgütünün kendi ifadesi ile silahlı halk direnişine kalkışma amacı taşıyan özyönetim (!) ilanı ile başlamadı mı? Bunlar Türkiye Cumhuriyetinin hukukunu tanımıyoruz demediler mi? Yine buna bağlı olarak terör örgütü PKK yerleşim yerlerine, masum insanların evlerini silahlı elemanlarını yerleştirerek barikatlar kurdurup hendekler açıp yerleşim yerlerinde korku ve paniğe neden olmadılar mı? Bunlar devletin meşru güçlerinin bu mahallere girmesini engelleyip kurtarılmış bölgeler oluşturmaya kendi yasadışı kurallarını koymaya yeltenmediler mi? Bunlar hepimizin gözleri önünde gerçekleşen şeyler.

 

İnsanları baskı altına alarak masum halkın evlerini işgal eden, ahaliyi zorla kendilerine destek vermeye zorlayan, ticaret yapmalarını engelleyen, haraç kesen, okul yakan eğitim öğretimi durduran çocukların gençlerin eğitim haklarını ellerinden alan, korku yayan devletin meşru güçleri mi?

 

Kamu da çalışanları tehdit eden can güvenliğinden ötürü çalışamaz hale getiren, ambulans şoförünü bile insafsızca öldüren Türkiye Cumhuriyeti Devleti mi?

 

Bütün bunlar olurken terör örgütü ilçeleri, mahalleleri abluka altına almışken ve devletimiz doğal olarak hukuk düzenini yeniden tesis etmek için mücadele ederken, Devleti ablukacı ve katliamcı olarak suçlamak doğru bir bilgi ve doğru yorum mudur? ELBETTE HAYIR.

 

Öyleyse bu nasıl akademisyenlik nasıl bilim adamlığıdır?

 

Terör, infial, korku ve panik yaratmak maksadıyla kundaktaki bebekleri öldürmekten çekinmezken, okul bahçelerine bombalarla saldırırken, algı yaratmak için insanların cenazelerini almalarına izin vermezken almaya çalışanı ateş altına alırken dünya üzerindeki hiçbir ideolojik düşünceyle örtüştüremeyeceğimiz böyle bir açıklamayı yapan insanları akademisyen bilim insanı, aydın, münevver, entelektüel sayabilir miyiz?

 

Yalancı, iftiracı ve terörü hoş gören bunları görmezden gelip kargaşa yaratanlara moral veren açıklamalar yapan kargaşacıların eylemlerini uluslararası alanda makul göstermek için yurt dışından insanlara bildiriyi imzalatma çabası hangi amaca hizmet etmektir? Yalanla iftira ile Türkiye’ yi dış dünyaya şikayet etmek hangi vatandaşlık kavramıyla açıklanabilir?

 

Böyle bir bilim insanlığı akademisyenlik olur mu?

 

Olmaz, olamaz, kabul edemeyiz.

 

Hangi ara bir araya geldiniz de hangi akılla bu dehşete düşüren metinde mutabık kaldınız? Niyetiniz belli. Biz anladık.

 

SİZLER SUÇA ORTAK OLDUNUZ…

 

Farkındalar, bal gibi biliyorlar.

 

Akademisyeniz diyorsunuz ama bildiri de aslında hukuksuzluğu meşru gördüğünüzü ifade ediyorsunuz. Tabi o mahaller de teröristlerle sizler yaşamıyorsunuz. Sizler şüphesiz evinize bir hırsız girse feryat figan edersiniz. Biri yolunuzu gözlese soluğu karakolda alırsınız. Teröristler o insanlara “kapılarınızı kilitlemeyeceksiniz bizler istediğimiz zaman gireceğiz” diyorlar. Evlerinizi terk etmelerine müsaade etmeyerek canlı kalkan olarak kullanıyorlar.

 

Kargaşayı destekleyip adına barış çağrısı diyorsunuz. Yetinmeyip uluslararası kamuoyunda çalışmalar yapacağız diyorsunuz. Bunu taahhüt ettiğinizi söylüyorsunuz. Kime söz veriyorsunuz?

 

Kürt siyasi iradesi diyorlar ama adını koymuyorlar? Anlamayacağımızı mı düşünüyorlar. Düşünmüyorlar. Şanslarını deniyorlar. Karmaşa yaratmak istiyorlar.

 

Türkiye Cumhuriyeti Devletini hangi yetkiyle müzakereye çağırıyor ve ne hadle gözlemci talebinde bulunuyorsunuz?

 

“Bu kasıtlı ve planlı kıyım Türkiye’nin kendi hukukunun ve Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası antlaşmaların, uluslararası teamül hukukunun ve uluslararası hukukun emredici kurallarının da ağır bir ihlali niteliğindedir.” diyerek içini doldurmadıkları bu kafayla doldurmalarının da mümkün olmadığı iddialı laflarla toplumun kafasını bulandıracağınızı mı düşündünüz? Evrensel hukuk normlarının hiç birinde terör faaliyetlerine göz yuman hükümler bulamazsınız? Hiçbir hukuk düzeni ve normu terörün safında yer tutmaz. Ancak “ kasıtlı ve planlı kıyım” gibi laflarla Türkiye’ yi uluslararası alanda zor durumda bırakmaya çalışıyorsunuz. Dış dünyayı Türkiye’ye karşı harekete geçmeye tahrik ediyorsunuz. Türkiye’ nin üzerinde hesabı olan düşmanca tavır besleyen ülke ve anlayışlara el vermek istiyorsunuz.

 

İnsafsızsınız.

 

Kötü niyetlisiniz. Bu bildiri bir bakış açısı olarak yorumlanamaz. Gerçek tutarlı bir düşüncenin ürünü olamaz.

 

Bildiri insani de değildir. Diyarbakır Silvanlı olan şehit babası Fevzi Yenikapının , "Kardeşi kardeşe vurduran onlar. Siyaset yapmasınlar. Yazıktır, günahtır. Ben de Kürtüm. Anam Kürt, babam Kürt. Tek bayrağın altında yaşıyoruz. Terörün dini, imanı yok, bayrağı yok.” seslenişine de kulaklarınızı tıkamışsınız. Tıkamışsınız zira gerçekteki niyetinizi söylemiyorsunuz. Milli duyarlılıktan olduğu kadar insani duyarlılıktan ve bakış açısından uzak akıl tutulması yaşayan bu zevatın bakış açısı kafasını kuma gömen devekuşunun bakış açısıdır. Kafası kumda olduğu için gözü, kulağı ve beyni ile değerlendirme yapamamaktadır.

 

Bunların bakış açıları bu coğrafyanın bu vatanın bu milletin bakış açısı değildir.

 

Güvenlik güçlerimiz, meşru bir şekilde hukuka uygun olarak, hukuku korumanın çabası içindeler. Bunu yaparken de sivil halka zarar vermemek, onların ihtiyaçlarını karşılayabilmek için azami dikkat ve özeni de göstermektedir. Sonuna kadar destekliyoruz.

 

Açıklamadan sonra bu kişiler hakkında soruşturma açılmasının doğru olmadığını savunanlar çıktı. Neden? Hukuksuzluk düşüncesi savunulamaz. Hukukun herkese eşit olarak uygulanması gerektiği ilkesinden vazgeçilemez.

 
Bu insanların yaptıkları açıklama hür ve tarafsız bir düşüncenin ürünü değildir. Düşünce açıklaması değildir.Teröre doğrudan ya da dolaylı destek veren, moral veren, milletin birlik ve beraberce yaşamasının önüne engeller koymaya çalışan, doğru bilgiye dayanmayan, hukuk düzenini bozan ve ayrıcalıklar yaratmaya çalışan eylem ya da yazılar kanaat açıklaması olamaz.

 

Bu insanlar akademisyen kadrolarını da işgal etseler hukuken ayrıcalıklı değillerdir. Farik ve mümeyyizdirler. Fiil ve ceza ehliyetleri vardır. Yaptıkları eylemlerden hukuken sorumludurlar.

 

En iyimser ihtimalle terörü övmektedirler. Bağlı bulundukları üniversiteler tarafından Öğretim Elemanları disiplin yönetmeliğinin hükümleri mutlaka işletilmelidir. Bu ülkede yaşayan herkes bu ülkenin bir hukuk sistemi, yasaları olduğunun farkında olmalıdır. Bir eylem yapıyorsa sonuçlarını katlanmalıdır.

 

Bu tür açıklamalar hepimize zarar vermektedir. Aynı geminin yolcularıyız. Gemi su alırsa hepimiz batarız. Geminin içinde kötü niyetli birileri elinde baltayla rahatça gezemez.

 

Birlik ve beraberliğimizi bozmaya kalkışamaz.

 

Bağımsızca yaşama hakkımıza dokunamaz.  Devletimizi ve coğrafyamızı tasarlama cüretini gösteremez.         

 

Dikkatli olmak uyumamak gerekiyor.

                                                                             

Ne diyordu Çanakkale “ uyuma uyursan ölürsün " 

Niğde Barosu Başkanı

                                                                                                        Av. Hüseyin DEMİRBİLEK

 

 

 

 

 

 
23.11.2024
AV. EMİN ALPER ÖZTÜRK
BARO BAŞKANI

© Web sitesi hizmeti Türkiye Barolar Birliği tarafından verilmektedir.