Bölgemizde küresel güçler var ve ülkemiz ile ilgili de pek çok da hesapları var. Pek çok ülke ve insan küresel güçlerin insanlık dışı metotlarıyla ciddi mağduriyetler yaşadı. Yanı başımızdaki Irak’ ı işgal ettiler, barış, demokrasi, insanlık adına! çıkardıkları iç savaşları bizlere televizyondan izlettiler. Bu uygulamaları etnik ve meshepsel farklılıkları öne çıkararak yaptılar ve yapmaya da devam ediyorlar. Bu yıllarca sürdürdükleri bir metot.
Paketin açıklanmasıyla birlikte ABD’ den gelen ilk tepki Ruhban Okulunun açılmaması. Ruhban okulu açılsaydı demokrasi yolunda önemli bir adım atmış olurdunuz demek istiyor. Avrupa Birliği de açıklanan paketi memnuniyetle karşılıyor ancak yeterli olmadığını ifade ediyor. Daha fazlasını istiyor. Nedir daha fazlası? söylemlerine değil düşüncelerine bakmak lazım tabi.
Bunlardan dolayıdır ki milletimizin birlik ve beraberliğini bozmaması zinde olması çok önemli. Mevcut konjüktürden yararlanmak isteyenler var hep daha fazlasını isteyenler. Yapılması imkansız olanları dahi isteyenler.
BDP paketin kendilerini tatmin etmediğini açıkça söylüyor. abdullah öcalan’ nın koşullarının değiştirilmediğini, seçim barajının kalkmadığını, ana dilde eğitimin kabul edilmediğini, cezaevlerindeki tutukluluk hallerinin devam ettiğini, müzakere koşullarının gereğinin yerine getirilmediğini. Paketi tanımadıklarını, paketin %10’ luk bir sorunu çözdüğünü % 90’ lık kısmın durduğunu söyleyenler var. BDP’ nin bu yaklaşımı sürpriz de değil. İstiyorlarki PKK terör örgütü olmasın, Abdullah Öcalan Kürtlerin lideri olarak tanınsın. Cezaevindeki eli kanlı teröristler serbest kalsın. Yeter mi yetmez tabi, kesmez… Zira onlar açısından pakette ne olsa zaten kesmeyecek.
Bence mevzunun önemli bir yönü bu.
Paket içerisinde temel hak ve özgürlükleri yeniden düzenlemeye yönelik kısımlar var. Niye rahatsız olsun toplum. Gösteri ve yürüyüş hakkının sınırlarının genişletilmesi kötü değil. İnsanların demokratik tepkilerini bu yolla ortaya koymaları da mümkündür, kişisel verilerin korunması gerekiyordu. Siyasi partilerin teşkilatlanmasının kolaylaştırılması vs düzenlemeler toplumsal mütabakat sağlanacak konular. Mesela Nevşehir Üniversitesinin isminin Hacı Bektaşı Veli Üniversitesi olarak değiştirilmesi. Hacı Bektaşı Veli milletimizin bir değeridir. Halka bırakılsa bu ülkede alevi diye Sünni diye bir mesele olmaz. Atalarımız Rumlarla, Ermenilerle, Yahudilerle birlikte yaşamış. Hatta bu halklara devlet içinde görevler verilmiş halk itiraz bile etmemiş hala öyle… Bunların hepsi gayrı müslim. Geçmişte yaşananlar ne yazık ki gücü ele geçirmeye çalışan bir takım hırslı nefislerin eseri olmuştur. Şimdi de halkı bölmeye çalışan kendi siyasi güç meselesini halkın meselesi haline getirmekten nemalanacak hırslı nefisler yok mu? Keşke olmasa ama var. Biri çıkar arkamda 20 milyon alevi var der. Nerde senin arkanda 20 milyon alevi var.Yada tüm Sünniler benim arkamda denilebilir mi? Benden daha müslümanı yok bize gel vatandaş denmeyeceği gibi. Çıkıyorlar biz Kürtlerin temsilcisiyiz diyorlar. Gencecik çocukları dağa çıkarıp ölümleri üzerinden rant elde ediyorlar. Sen önce ağzını sil demek lazım. Giyinmeyi öğren kibarlığı öğren, aynaya bak nasıl göründüğünü gör sonra temsilciliğe soyun. Ne yazık ki bunlar kullanıldı kullanılıyor. İtibar etmemek gerekir. Taraf olmadan meseleleri tahlil etmeyi öğrenmemiz gerekir.
Cem evleri açılacaksa bu ihtiyaç görülmüşse yasalara uygun olarak açılmalı ne beis var? Provakasyon camilere de girebilir, cem evlerine de. Bunları önlemek kötü amaçlı insanları ayıklamak devletin görevi.Devlet bu amaçla üstün otoritesini halkın yararına kullanır kullanmalıdır. Ancak bunu siyasi malzeme haline getirmeye çalışmak oy devşirmeye çalışmak tehlikeli ve veballidir. Bunu cami de yaparsın cem evinde de yaparsın fark etmez. Nerde yapılırsa yapılsın lanetli bir iş haline gelir. İnsanların nasıl ve ne şekil bir dini inanca sahip olacağı insanın en özel konusudur. İnsan inancını sorgulanamaz. Hiç inancı olmayan bir insana da niye inanmıyorsun denmez. Ancak inanıyorsa şöyle inanacaksın böyle inanacaksın, şöyle ibadet edeceksin de denmez. İnsanların inançlarını sorgulamak, dizayn etmeye çalışmak yobazlıktır bana göre.
Hemen taraf oluyoruz. Pakete karşı mısın değil misin dediğiniz anda taraf olmaya zorlanırız. Halbuki düzenlemelerin iyi yönleri ve kötü yönlerini bırakalım baskı altında olmaksızın konuşalım. Hatta şunu konuşalım; Yasalar hazırlanırken topluma sorulsun. Kamuoyu yönlendirmelerle değil ihtiyaca ve ortak akla göre şekillensin. Toplum bana bir vekalet verdi ama vekalet görevini sınırsız kullanamam desin seçtiğimiz vekiller. Bu toplum hesap sorar desin parlemento. Olması gereken, detayları bile iş bitmeden tartışmak. Ama henüz hazır değiliz zira taraf olmayı çok sevdik. Siyasi düşüncemiz hangi istikametteyse oraya doğru koşma alışkanlığımız var. Hemen gardlar alınıyor. Akıl ve gönül kapısını kapatıveriyoruz. Taraf olduğumuz anda o taraf içinde hiç sesimizi çıkaramıyoruz. Tukaka olmak var işin içinde. Hain ilan edilmek var. Ne istediğimizi özgür irademizi kullanarak belirlemeliyiz.
Paket içinde bazı konu başlıkları var ki şahsi kanaatim demokratikleşme olarak algılanması güç. Zaten Başbakan Recep Tayip Erdoğan paketi açıklarken “Bu paket acıların tedavisi ve ölümlerin son bulması akan gözyaşlarının dinlemesi noktasında adımdır. dedi” Yani terör vurusu yaptı.
Dolayısıyla bir vatandaş olarak paketten bazı konular da kaygılanmamak mümkün değil.
İfade ettiğim gibi pakettekiler, akla ziyan ne varsa her şeyi talep edenler için sabah kahvaltısında bir çerez niteliğinde. Bu güruhu bundan sonrası için de susturmak ve durdurmak mümkün olmalı.
“ Farklı dil ve lehçelerde eğitim meselesi”
Pakette özel okullarda farklı dil ve lehçelerde eğitim serbest olacak diyor. Bu adımın sonra devlet okullarında farklı dil ve lehçelerde eğitim yapılmasına ilişkin baskının artması kaçınılmaz. Özel okullar belli bir ekonomik düzeydeki ailelere hitap edecek doğal olarak. Halbuki herkesin ana dilde eğitim alması yönünde bir gönderme yapılıyor. Okul öncesi eğitimden başlamak suretiyle eğitimin ana dilde verilmesi isteniyor. Bunun dışındaki hiçbir adım demokratik görülmeyecektir.
Böyle bir adımın ise ülkemizi, birliğimizi tamiri mümkün olamayacak şekilde kıracağı dökeceği görülmelidir.
Zamanla bir sorunlar yumağına dönüşecek eğitim birliği sekteye uğratabilecek genişlikte ucu açık bir husus. Türkiye’ de 36 etnik kimlik vurguları yapıldı. 36 etnik kimliğin ayrı eğitim dili olmalı diyebilir miyiz? Hep ötekileştirmeden bahsediyoruz ya herkesin birbirini ötekileştirmesini kolaylaştıran ortak değerlerden uzaklaştıran yaklaşımların doğru değil Türkiye’ de ayrı dilde eğitim veren özel okulları örnek göstermek de yanlış. Çünkü talepler özellikli. Yanlış öncellerden doğru sonuca varamayız.
Ayrılıkçı, bölücü bir kesim olduğunu gün gibi biliyoruz. Ana dilde eğitimin hangi amaçlarla dile getirildiğini de. İyi niyet yok. Olsa zaten toplum mütabık kalabilir. Dolayısıyla en azından bu aşamadan sonra bu konu çok daha hassas bir biçimde değerlendirilmeli farklı ana dilde eğitim ucu açık bir konu olmaktan çıkarılmalıdır. Yarın denilecek ki etnik kimliğe göre kamu kurumlarının dili de farklı olmalı. Bu da bir demokratik hak gibi sunulabilir. İnsanı demokrasi lafından nefret ettirebilirler. Yazışmalar Türkçe oluyor vatandaş anlamıyor denilebilir. Deniliyor nitekim. Diyarbakır Barosu “ Kuzey Kürdistan Hukukçular Konferansı” düzenleyebiliyor. Kuzey Kürdistan neresi, kuzeyi olanın güneyi de olur doğusu da batısı da… Görmezden gelinebilir mi? Nasıl görmeyeceğiz. Görmedim duymadım bilmem diyebilir miyiz?
Sürekli terör tehdidiyle yaşayamayız. Kanın durması insanların mutlu refah içinde yaşaması herkesin temennisi. Geleceğe nesiller bırakıyoruz. Kim ister çocuğu teröre kurban gitsin. Kim kan akmasından memnuniyet duyar. Ama birileri duyuyor işte. En ufak talep terör tehdidiyle sunuyorlar. Terörle mücadele bu ülkede her şeyin üstünde birincil sorun olmaya devam etmeli, yolu yok. Bunu bir takım iyileştirmeler yaparak sağlayamaz devlet. Nihai amaç farklı, iyiniyet yok.
“ Andımızın kaldırılması konusu”
BDP yetkililerinin andımızın okutulmaya devam edilmesi durumunda okullarda boykot çağrısı yapacaklarını söylediklerini basından öğrenmiştik. Andımızla ilgili konunun özü bu… Toplumun önemli bir kesimi andımızdan rahatsız değildi ve okunmasından yanaydı. Benim çocukluğumda vardı. Sıra gelse de okusak diye can atardık. Metnin tamamı değil “Türküm ve varlığım Türk varlığına armağan olsun” sözlerinden ötürü o talepleri bitmez tükenmez ve bitmesi ve tükenmesi söz konusu olmayacak kesim tarafından bu sözlerden duyulan rahatsızlık bunun pakete girmesinde kanımca etkili olmuştur. “Mücadele ettik kazandık daha çok mücadele edersek daha çoğunu alacağız” şeklinde bir propaganda geliştirilmesine müsaade etmemek gerekir. Aksi halde çok sıkıntı yaşarız. Türk kelimesi üzerinden baskı kurulmaya çalışılıyor. Yazık. Başka hangi üst kimlikle toparlayacağız milleti. Millet diyoruz..Milletin bir adı olmamalı mı? Çocuğun bile bir ismi olur. Milletlerin de bir ismi vardır. Türk kelimesinin ırki bir söylem olmadığı ısrarla ifade ediliyor. Bizim toplumumuzda ırkçılık tarihin hangi sayfasında var. Bilakis kendi kurduğu devlet içinde “etraki bi idrak” diye aşağılamalara bile maruz kalınmış. Dediğim gibi Rumuyla da Ermenisiyle de Yahudisiyle de Sırbıyla da Hırvatıyla da Almanıyla da Rusuyla da Çinlisiyle de, Hintlisiyle de Farsıyla da Acemiyle de daha niceleriyle en kötüsünü yapacak kudrete sahip iken bir arada yaşamış bir millete ırkçılığımı öğretecekler. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı’nın forsunda 16 yıldız var. Ne yapacağız şimdi. Bunlar Türklüğe vurgu yapıyor diye kaldıralım mı? Kurumların ön isimlerini kaldıralım mı? Nereye kadar gider bu iş. Dur derler mi?
Malum kesimden bir tek elinize sağlık, toplumumuz için önemli bir iş yaptınız diyen var mı? Yok. Olması da mümkün değil. Zira kötüniyet var. Niyet iyi değil. O yüzden toplum uyanık olmalı. Kandırılmaya izin vermemeli. Bunun çabasını vermeliyiz. Tunceli Dersim olsun diyorlar. Tunceli Milletvekili Kamer Genç buna orada yaşayanlar karar verse daha iyi olur diyor. Kürt meselesi yoktur diyor. Duymazlıktan gelinmemeli. Böyle düşünen pek çok vatandaşımız var. Ama gerek korkudan gerek sahipsizlikten kendilerini ifade edemiyorlar. Meydan kötü niyetlilere kalıyor.
Hepimizin ortak arzusu kendi uçağımızı, arabamızı, uzun menzilli füzemizi ürettiğimizin müjdesi.
Ülkemizde de yüksek miktarda petrol rezervleri bulunduğunu görmek istiyoruz.. Uzaya mekik gönderirken gururlanmak istiyoruz. Üniversiteler kavgalarıyla değil buluşlarıyla öne çıksın. Bilim adamlarımız dünyada sayılırken biz övünelim. Türk ordusuyla Suriye ordusunun değil ABD ordusunun Çin ordusunun Rus ordusunun karşılaştırmalarını dileyelim. İşte toplumsal mütabakat&S230;
Ülkemizde ve çevremizde olup bitenlerin bir öğüdü olmalı.
Bir tarafta durmak ve güçlü olmak zorundayız. Sanayimiz de güçlü olmalı üniversitemiz de ordumuzda.