Mart ayında başlayan ve Baroların yapısında ve seçim sistemlerinde değişiklik öngören süreç son günlerde artan bir hızla devam etmektedir. Bu sürece karşı 19 Mayıs ve 1 Haziran tarihlerinde toplanan 80 ilin baro başkanları; hem zamanlama, hem yöntem, hem de içerik konusunda ortak eleştirel bir tavır ortaya koymuşlardır. Bu toplantılarda yargının kurucu unsuru olan savunmanın ve baroların bu sürecin dışında tutulması temel bir eleştiri olarak ortaya konmuş, avukatlık yasasında yapılması düşünülen değişikliklerin baroların katılımı olmadan yapılmaması, Barolar, TBB ve akademisyenlerden oluşturulan bir komisyon tarafından hazırlanacak tasarının müzakere edilmesi önerilmiştir. Bu öneri karşılıksız kalmış, süreç daha da hızlandırılmıştır. Ayrıca baro başkanlarından oluşan heyetlerin yapmış olduğu görüşmelerden de maalesef bir sonuç alınamamıştır. Oysa ki
Avukatların ve baroların gündeminde yoksulluk, işsizlik, ağır vergi yükleri,ödeyemedikleri SGK primleri,komik düzeydeki emeklilik maaşları,angarya düzeyindeki CMK ücretleri, ödenmeyen yasal vekalet ücretleri, kolluk birimlerinde, adliyelerde hatta mahkeme salonunda karşılaştıkları şiddet ve hakaretler, kontrolsüz bir şekilde açılan ve sayıları 133’ü bulan merdiven altı hukuk fakülteleri, her yıl binlerce mezun, bunun sonucunda da ücretsiz ve güvencesiz stajyerlik sorunları bulunmaktadır. Barolar sadece avukatların değil tüm yurttaşların sesidir.
Barolar;
Erkek şiddetine karşı, kadınların yanında saf tutarak, istismar mağduru çocukların yanında olarak, aynı zamanda bireylerin düşüncelerini özgürce ifade edebilmeleri için hukuksal mücadele vermektedir. Hukukun üstünlüğü ve hukuk devleti ilkesini savunan barolar, güçsüzlerin, yoksulların, mazlumların ve bütün ötekileştirenlerin avukatlığını yapmakta, hukuksal mücadele de ses olmaktadır. Baroların seçim yapısında amaçlanan değişiklikle; il bazında birden fazla yapıya bölünüp etnik kökene bağlı, mezhepsel, ideolojik temellere dayanan yapılar ortaya çıkarılmak istenmektedir. Burada ki yapılmak istenen, siyasi iktidarın hâkim ve savcılar üzerindeki tahakkümünden sonra savunmayı da kendisine yakın kılma, etkisizleştirme çabasıdır. Kuşkusuz bu yapılmak istenen Avukatlık Kanunundaki değişikliğin topluma da yansımaları olacaktır. Böylece yurttaşların mahkeme karşısında hak arama hürriyetlerini zedeleyecektir.
Bunun yanında çoklu baronun 3 büyük kentte kurulacağı, bu nedenle avukat sayısı 5000 altında bulunan illeri çok ilgilendirmediği gibi kamuoyunda bir intiba bulunmaktadır. Çoklu baronun siyasi iktidar kanadında bulunan tarafı illerde “işleri en iyi şekilde kendilerinin halledebileceğini “ söyleyerek işler alması, kurum ve kuruluşlara kendi avukatlarını yerleştirmek gibi bir eyleme girmesi, illerde bulunan genç avukatların bu barolara kaçması (özellikle sınavlarda tarafını belli etmek için) , sayısı az barolarda kalıp bu barolara kayıt yaptıran avukatlar ile il barosuna kayıtlı avukatlar arasında bir ayrışmaya yol açacağı gibi daha birçok sorunu beraberinde getirecektir. Sonuç olarak, avukatları ve yurttaşları ayrıştıracak, savunmasız bırakacak çoklu baro söyleminden bir an önce dönülmesi, yasa teklifin derhal geri çekilmesi gerektiğini kamuoyuna arz ederiz.
Niğde Barosu Başkanlığı