Hakkın ve adaletin savunucusu, hukukun ve yargının vazgeçilmez unsuru sevgili meslektaşlarımın avukatlar gününü kutlarım.
Hukukun, adaletin ve mesleğin çokça konuşulduğu, anlamlı tebriklerin yapıldığı bu günde yargının sorunlarıyla ilgili yine pek çok söz sarf edeceğiz.
Yargı bağımsızlığının olmadığını, yargıyı etkileyen ve baskılayan unsurlar olduğunu her 5 Nisan’ da olduğu gibi bugünde söyleyecek ve bir müddet sonra dağılacağız.
Sözü söyleyenler bile sözlerini unutacak.
Halbuki, Hukuk ve adalet, hiçbir şeye benzemez. Benzetemeyiz.
Adalet gibi bir konuda nasılsa hizaya gelir diyemeyiz.
Üzülerek belirtiyorum ki hep üst perdeden konuşuyoruz.
Adalet bu kadar yara alıyor ama kimse üzerine alınmıyor.
Siyasetçiler üzerine alınmıyor, hukukçular üzerine alınmıyor, hukuk fakülteleri, bilim adamları üzerine alınmıyor, YÖK üzerine alınmıyor, bürokratlar üzerine alınmıyor, sivil toplum üzerine alınmıyor.
Çözüm için herkes öncelikle samimi olmalı.
Hukuk ve adalet örselemeye gelmez. Epeyce örselendi.
Hukuk ve adalet denince akla sadece Mahkemeler, Yargıçlar, savcılar, avukatlar gelmemeli. Yönetim, mevki ya da makamına bakılmaksızın yönetici, bir iş için görevlendirilmiş bir memur da terazinin bir kefesinde.
Bir müdür çıkar haklı olduğunuz tartışma götürmez bir konuda hukuka aykırı davranır, hukuka uygun davranması gerektiğini söylersiniz, hukuka aykırı hareket ettiğini bilerek kamunun gücünü bireysel egosunu tatmin için kullanır, ben böyle istiyorum der. İşte hukuk katledilmiştir. O müdür hukuku katletmiştir. Ya hukuka aykırı bu tavrı kabul edersiniz ya da kabul etmezsiniz haklı talebiniz gerçekleşmez ve kendinizi yıllarca sürecek bir hukuk mücadelesinin içinde bulursunuz .Yaşadık. Hukukun üstünlüğü ile ilgili her konuda mücadelemizi sürdürmeye devam edeceğiz.
Hangi amaca hizmet ederse etsin, hangi niyetle yapılırsa yapılsın kanunu uygulamamak, hukuku dolanmak bir yönetici için başarı sayılabilir mi? Aferin denilebilir mi?
Devletimiz bir hukuk devleti ise yönetim hukuka uygun davranacak. İdare edenler, idareciler zorunlu olunmasından dolayı değil gerçekten inandığı için hukuka uygun davranacak. Adaletin, hukukun önündeki en temel sıkıntılardan biri bu. Yönetenler hukuka uygun davranmayı bir inanç haline getirmedikçe yola çıkamayız, yol alamayız.
Gücünün kaynağı sadece millet olan bir yönetici benlik kaygısından uzaklaşır, hukuku içselleştirirse, hukuka uygun davranmayı vazgeçilmez bir kabul olarak görürse işte o halde Türkiye bir hukuk devleti haline gelir.
Adalet, her işte her yerde adalet diyoruz.
Toplum, başta siyasetten başlamak üzere her katmanıyla adaletli olmadığı sürece yerimizde bile sayamayız.
Bir kuyrukta öne geçmek için çaba sarf ediyor muyuz, fırsat kolluyor muyuz? Öne geçmek hoşumuza gidiyor mu? Hatırlı adam arıyor muyuz? Bir biçimde buluyor muyuz? “Canım herkes yapıyor…” Kayırılan kişi olmak bizi rahatsız ediyor mu? Bir başkasının hakkını gasp ettiğimizi düşünüyor muyuz? Adalet ölçümüz ne?
Birey olarak, toplum olarak kendi adalet duygumuzu, kendimizi sorguluyor muyuz?
Günlük hayatımızda, ilişkilerimizde adil miyiz?
Yargı üzerinde baskı kurduğunu iddia ettiğimiz siyasetçilerde, iddianın doğal sonucu olarak baskıyı yediğini düşündüğümüz hukukçularda içimizden birileri değil mi?
Nitelikli hukukçu yetiştiriyor muyuz?
Türkiye’de dershane açar gibi hukuk fakültesi açıldı. Bu sayıda alt yapısız hukuk fakültesi kurulur mu diye bağırıyoruz. Kim duyuyor?
Bir çok hukuk fakültesinde dersler başka üniversitelerin öğretim elemanları tarafından veriliyor. Bilim çevrelerinden ses yok.
İktidarıyla muhalefetiyle siyaset kurumu umursuyor mu? Bilim insanları umursuyor mu?
Geçen yıl 5 Nisan’ da sınavsız avukatlığa kabul sadece Türkiye’ de var demiştik. Değişen bir şey yok.
Savunmanın niteliği yargının niteliği ile eşdeğerdir.
Savunma yargının kurucu unsuru&S230;
Kara kitapta böyle yazıyor&S230;
Yargının kurucu unsuru olduğuna biz avukatlarla, adil bir yargılama için savunmanın vazgeçilmez olduğunun bilincinde olan idealist hukukçular inanıyor. İnanıyoruz ama ne yazık ki gardımızı da almış vaziyette inanıyoruz.
Avukatlık Kanunundan kaynaklanan yetkilerimizi bile kullanırken mücadele vermek zorunda kalıyoruz. Sanki Avukatlık Yasası Türkiye Büyük Millet Meclisince değil de avukatlar tarafından çıkarılan bir kanun.
Adliye binaları yapıyoruz hala yurt dışından model arıyoruz. Hollanda Osmanlı Devletinden lale götürürmüş, şimdi biz Hollanda’dan adliye modeli alıyoruz. Hala kendi adliye modelimizi oluşturamamışız. Neyi neresinden tutacağız?
Adaletle ilgili tartışma varsa, vatandaşlar sistemi hastalıklı görmeye başlamışsa durum vahimdir.
Türkiye’ de bir Hakim yılda ortalama 1000 davaya bakıyor. Avrupa’da bu sayı 200 dosyayı geçmiyor. Bizde 200 dosya çerez gibi bir şey. Hep Hakim ve savcı sayımızın yetersiz olduğu söylenir. Adalet bakanlığının kadrolarına bakıyorsunuz, kürsüde olması gereken kişiler bürokrat olmuş. Ne alaka diyeceğimiz pek çok kadro var. Belki yarım asırdır durum bu.
Onca iş yükünün altında ezilen Mahkemelerden makul sürede ve adil karar vermesi bekleniyor.
Adalet mülkün temeli ise, devletin temeli ise vergi veren, askere giden vatandaşların adalet hizmetini en doğru şekilde almasının önüne hiçbir gerekçe konulamaz.
O kadar çok konuşulacak konu var ki….Sözün özü, söz daha uzarda uzar.
Bu memlekette yaşayan herkes kafasını ellerinin arasına alıp düşünmelidir. Yargıyı, hukuku, adaleti ideolojik ve siyasi düşüncelerimizden ayrı bir yerde tutmak zorundayız. Memleketimizi aşağıya çekmemeliyiz.
Hukuka ve adalete ansızın herkesin ihtiyaç duyabileceğini unutmayacağız.
Hukukun herkese eşit bir biçimde uygulanması, demokrasi ve insan haklarının gelişmesi sadece bugünün güçsüzlerinin değil, yarın gücü kaybedeceklerin de inançlı söylemi haline gelmesiyle adil hale geleceğiz.
Buradan değerli Niğde Kamuoyuna seslenmek istiyorum.
Niğde Barosunun bir şiarı var.
Unutmayın yalnız değilsiniz.
“ Hukuk ve insan hakları ihlallerinde, hak ihlallerinde
Hakkınızı ararken avukat hep yanınızda
Niğde Barosu hep yanınızda”
Saygılar sunarım.
Av. Hüseyin DEMİRBİLEK
Niğde Barosu Başkanı